Bir Aktörün Trajik Yaşamı
Aktör Montgomery Clift’in hayatı, narsisistik ailenin şaşırtıcı (ve aşırı) bir incelemesini sunuyor. Clift son derece yakışıklı bir aktördü ve sinemanın Altın Çağı’nın en büyük yıldızlarından biri olarak kabul ediliyordu. Acı dolu bir hayat yaşadı, yıllarca süren içki ve uyuşturucu kullanımının yanı sıra, bir dizi erkekle (ve az sayıda kadınla) yaşadığı ilişkilerin ardından genç yaşta öldü. Filmlerde olduğu kadar gerçek hayatının büyük bir bölümüne de hâkim olan yaralanmışlık ve hassasiyeti canlandırdı.
Patricia Bosworth’ın (1978), “Montgomery Clift: A Biography” kitabında Monty’nin (Montgomery Clift için ailesinin kullandığı kısa isim) babası Bill edilgen, iyi huylu ve karizmatik, karısı Sunny’ye çok bağımlı bir adam olarak resmediliyor. İş dünyasında başarılı bir adam olan Bill, evinde bu kararlı ve inatçı kadına boyun eğiyor. Monty’nin kız kardeşi Ether, “Babam, annemi memnun etmek için dünyada her şeyi yapardı,” diyor (s. 23). “Annem herkese -buna babam da dâhil- beyni olan hiç kimsenin kendisine karşı çıkıp da kayda değer bir insan sayılamayacağını hissettirirdi” (s. 31).
Gerçekten de Sunny, göz alıcı bir cazibesi olan akıllı bir kadındı. “Enerjik, bazen zehirli, her durumda galip gelen” bir kadındı (s. 284).
Sunny bir aile tarafından evlat edinilmişti, aile ona kötü muamele ediyordu ve gerçek anne babasını hiçbir zaman bulamamıştı. Yine de “soylu” bir aileden geldiği söylenmişti ona. Biyografisini yazan Boswell’e göre, hayattaki öncelikli hedefi çocuklarını “kendi gibi birer asilzade” olarak yetiştirmekti; böylece kendinin yaşadığı belirsiz kimlik ve güvensizlik sorununu onlar yaşamayacaktı. İki oğlu (Monty ve Brooks), bir de kızı (Ethel) vardı. Sunny aralarındaki cinsiyet farkını önemsemiyor gibi görünüyordu:
Monty ve diğer çocuklar üçüz gibi büyütüldü; yaşları ve cinsiyetleri ne olursa olsun saç kesimleri… giysileri, dersleri ve sorumlulukları aynıydı”
Daha sert olan oğlu Brooks, küçük kardeşleri gibi giyinmesi söylendiğinde baş kaldırmış, kavga çıkarmış, annesine karşı çıkmıştı. “Kendim olmak istiyordum,” diye anlatacaktı sonradan. Brooks (büyüyünce heteroseksüel olacaktı) birçok kez evlenip boşanmıştı. Buna karşılık Monty, “Üç çocuk arasında en uysal, en söz dinleyendi. Ona ne söylenirse yapardı.” Biyografi yazanı Bosworth, annesinin Monty’nin “bağımsız isteklerini, itkilerini tekrar tekrar engellediğini” (s. 31) söylüyor.
Kardeşi Brooks, Monty’nin, annesiyle özel bir ilişkisi olduğunu, kendisinin ve kız kardeşinin bu ilişkiye “asla izinsiz giremediğini hatırlıyor (s. 50). Buna karşılık, Monty’le babası “hemen hiçbir şey hakkında konuşmuyor” ve sabahları kahvaltı masasında otururken karşılıklı gazete okuyor, “ancak arada bir iki laf” ediyordu (s. 55).
Erkek akranlarından da uzak olan hassas ve ince Monty, kız kardeşi Ethelle yoğun bir yakınlık kurmuştu. “Monty hayatı boyunca rahatlamak ve tavsiye almak için kız kardeşimize başvurdu… Güvensizlikleri onları ayrılmaz yapmıştı. Yedi yaşındayken paylaşmadıkları bir sır, bir düş yoktu” (s. 26).
Öyle görünüyor ki Clift ailesinde Sunny dışında hiç kimsenin öfkesini göstermeye, düşüncelerini ifadeye etmeye hakkı yoktu. Baba, aile tartışmalarında annenin tarafını tutuyor, çocukları savunmuyordu. “Annem hep haklıydı. Bütün hayatını çocuklarına adadığını, onlar için feda ettiğini söylüyordu; onların yapması gereken de uslu durmak ve anneyi mutlu etmekti.” Sunny “herkesi onlara verdiği role uydurmak ve hiç kimsenin bireysel gereksinimlerini kabul etmemek” için daha da zorladıkça “üç çocuk da kavrayamadıkları derin bir kaygı duyuyordu” (s. 38).
On iki yaşına gelen (ve akranları tarafından hırpalanan) Monty, hayatının tek aşkını bulacaktı: aktörlük. Brooks aktörlüğün Monty için eşsiz bir rahatlama kaynağı olduğunu, çünkü bir başkasını canlandırırken en sonunda ona ait eski rolden -annesinin ona biçtiği rolden kurtulduğunu söylüyordu: “[Monty] Sunny’nin onun için hayal ettiği imajı gerçekleştirmek zorunda değildi artık” (s. 44).
Monty’nin hayat boyu süren en yakın dostlukları (özellikle Elizabeth Taylor) annesi gibi, yoğun (platonik) bir ilişki içine girdiği çekici, güçlü iradeli kadınlardı. Yazar “Zamanla Monty hem erkeklerle hem kadınlarla ayırt etmeden cinsel ilişkiye girdi, cinsel tercihini keşfetmeye çalıştı; ama belirgin bir çatışma, varlığını sürdürdü,” (s. 67) diyor.
Montgomery Cliff’in geri kalan hayatı, alkoliklik ve depresyon içinde geçti. Kadınlarla kurduğu düşmanca-bağımlı ilişkiler, sürekli bir rahatsızlık kaynağıydı onun için (s. 369). Bir partiden dönerken sarhoş kullandığı arabasıyla ölümün eşiğinden döndüğü bir kaza yaptı ve yüzünde kalıcı bir görünür hasar oluştu. Bu muhteşem ve çekici aktörün -kırk beş yaşında, bir otel odasında trajik ve yalnız bir şekilde- ölümünün, hayat boyu süren depresyon, uyuşturucu kullanımı ve alkolizmden kaynaklandığı söyleniyor.
(Joseph Nicolosi’nin Utanç ve Bağlanma Yitimi Sf 53-55’den alıntıdır.)